Kampanya Web
Kampanya Mobil
  1. Ana Sayfa
  2. Blog
  3. Sosyal Anksiyeteye Rağmen Öğrenci Olmak

Sosyal Anksiyeteye Rağmen Öğrenci Olmak

Uzman Eğitimci Yönetim Danışmanı Elif Vardar Solak
Sosyal Anksiyeteye Rağmen Öğrenci Olmak

Üniversiteye Hoş Geldin: Yeni Başlangıçların Görünmeyen Yükü

Üniversiteye başlamak sadece bir kampüs değişikliği değildir; kimlik, çevre ve özgüven değişimidir.
Yeni ortamlar, bilinmeyen yüzler, alışılmamış kurallar…
Tüm bunlar heyecan kadar kaygı da yaratır.

Ve aslında bu durum sadece gençler için değil, hayatın her döneminde yeni ortamlara adım atan herkes için geçerlidir.
Yeni bir işe başlamak, taşınmak, topluluklara katılmak, hatta bir sunum yapmak bile aynı zihinsel süreci tetikler.

Bu yazı, “Sosyal Anksiyeteye Rağmen Öğrenci Olmak” podcast bölümünden yola çıkarak, kaygıyı bastırmak değil anlamak üzerine kurulu bir farkındalık yolculuğudur.

Sosyal Anksiyete Neden Artıyor?

Sosyal anksiyete, “insanların önünde hata yapma, yargılanma ya da dışlanma” korkusudur.
Günümüz dünyasında sosyal medya, görünürlük ve rekabet bu duyguyu daha da derinleştiriyor.
American Psychological Association’a (2024) göre, özellikle genç yetişkinlerde sosyal kaygı bozukluğu oranı son 10 yılda %25 artış göstermiştir.

Ama bu artış sadece psikolojik değil; kültürel ve nörolojik bir dönüşümün sonucudur.
Beynimiz, “ait olma”yı hayatta kalma mekanizması olarak görür.
Bu yüzden bir topluluğa girmek, bir derse katılmak veya sunum yapmak bile sinir sistemimizde tehdit alarmını çalıştırabilir.

Beynimiz Nasıl Kaygı Üretiyor?

Nörobilim bu konuda net konuşur: sosyal kaygı bir “bozukluk” değil, evrimsel bir sinyaldir.
Amigdala (duygusal alarm merkezi), insula (bedensel farkındalık) ve ön singulat korteks (öz değerlendirme) birlikte çalışarak bizi korumaya çalışır.
Ancak bu sistem fazla duyarlı çalıştığında, kişi sürekli “rezil olma” ya da “yetersiz görünme” hissine kapılır.

Stanford Üniversitesi (2022) araştırmaları, yüksek düzeyde sosyal kaygıya sahip bireylerin bilişsel esneklik seviyelerinin daha düşük olduğunu, dolayısıyla hata yapma toleransının azaldığını gösteriyor.

Sosyal ortamda normal şeyler bile olsa zihnin “rezil olacaksın” diye fısıldar.
Oysa beynin bunu yeniden eğitmesi için pratik gerekir. 

“Küçük Rezil Olma” Pratikleri: Kaygıyı Yeniden Kodlamak

Kaygıyı yenmek değil, onunla yeni bir ilişki kurmak gerekir.
Psikologlar buna “controlled exposure” — yani kontrollü maruz bırakma diyor.

Kendinle küçük deneyler yapmak:

  • Derste bir kez söz almak,

  • Bir kulüp tanıtımına tek başına katılmak,

  • Kantinde sıraya girerken biriyle göz teması kurmak.

Bu küçük “rezil olma” anları, aslında beynine yeni bir kod yazmaktır:

“Ben buna dayanabiliyorum.”

Her tecrübe nörolojik bir yeniden öğrenmedir.
Bu yüzden cesaret, korkusuzluk değil; korkuya rağmen hareket etmektir.

Zihin, utanç veya rezil olma anlarını “tehlike” olarak kaydeder.
Ama gerçek şu ki, bu anlar beynin yeniden öğrenme fırsatlarıdır.
Küçük utanç anları, büyük özgürlüklerin provası gibidir.

Cesur Olmak İçin Adım Atmak İstiyorsanız, Bunları Deneyin:

  • Yanlış Söyleme Egzersizi
    Bir kafede ya da markette sipariş verirken bilerek küçük bir kelime hatası yap.
    Sonra düzelt.
    Zihnin hemen “ne kadar aptal göründüm” diyecektir.
    Ama etrafındaki insanların tepkisine dikkat et:
    Kimse umursamıyor.
    Beynin bunu fark ettiğinde, tehdit sistemi bir tık daha gevşer.

  • Sosyal Mikro Eylemler
    Asansörden inerken “İyi günler” veya “İyi akşamlar” de.
    Yürürken sanki karşıda tanıdığın varmış gibi el salla veya “Günaydın” de.
    Birinin gözüne 5 saniye gözünü ayırmadan bak.

  • Sosyal Etkileşim Denemeleri
    Bir kasiyere veya satış danışmanına gülümse ve kıyafeti ya da saçlarıyla ilgili bir şey sor:

“Bu çok hoş olmuş, nereden aldınız?”

Bu küçük egzersizler, amigdala–duygusal hafıza döngüsünü yeniden eğitir.
Her seferinde beyin yeni bir kayıt oluşturur:

“Yüzüm kızardı ama güvendeyim.”
“Sesim titredi ama hayatta kaldım.”
“Yanlış söyledim ama hiçbir şey olmadı.”

Beyin için tekrar, terapi gibidir.
Ve yeterince tekrar edildiğinde, kaygı artık seni yönetemez hale gelir.

Zihinsel Esneklik: Kaygıyı Öğrenmeye Dönüştürmek

Bilişsel esneklik, beynin yeni durumlara adapte olma becerisidir.
Prof. Carol Dweck’in (2006) Mindset teorisine göre bu esneklik, sabit düşünce biçimlerinden “öğrenme zihniyetine” geçişle mümkündür.

Bir öğrenci “Ben utangacım, değişemem” dediğinde zihin kapanır.
Ama “Henüz rahat değilim, ama öğreniyorum” dediğinde nöral devreler açılır.

Bu fark, kaygı ile özgüven arasındaki görünmez çizgidir.

Gözlem – Keşif – Ağ: Sosyal Uyumun 3 Adımı

Sosyal ortamlara uyum sağlamak bir anda olmaz; üç aşamalı bir süreçtir:

  1. Gözlem: İlk günlerde sadece izlemek bile değerlidir. Kampüsün ritmini anlamak, hangi gruplar nasıl iletişim kuruyor görmek…

  2. Keşif: Küçük etkileşimler kurmak. Kütüphane, öğrenci kulübü, kantin sohbetleri.

  3. Ağ: Paylaşım temelli ilişkiler geliştirmek. Ortak ilgi alanları, güven duygusunu besler.

Harvard Business Review (2020), başarılı öğrencilerin akademik performanslarının %60’ının “sosyal ağ desteği”yle ilişkili olduğunu göstermiştir.

Kaygıyla Birlikte Yaşamak: Cesaretin Nörobilimi

Kaygı, beynin seni korumaya çalıştığını gösterir.
Onu susturmak yerine dinlemek gerekir.
Stanford Nörobilim Merkezi’ne göre cesaret, amigdalanın sinyalini fark edip, bilinçli olarak ön korteksin devreye girmesini sağlamaktır.

Kısacası:

“Kaygıyı bastırma, yönlendir.”

Bu yönlendirme, dikkat odağını yeniden düzenlemekle başlar.
Kaygılı düşünceyi “bu benim alarmım” olarak fark etmek bile, sistemin dengesini değiştirir.

Zaman Bloklama Tekniği: Beyni Yeniden Düzenlemek

Kaygı genellikle dağınık dikkatle büyür.
Zaman bloklama (time blocking) yöntemi hem odaklanmayı hem özgüveni destekler.
Her gün 30 dakikalık mikro hedefler belirlemek — örneğin:

  • 30 dakika sessiz çalışmak,

  • 10 dakika yürümek,

  • 15 dakika nefes molası vermek.

Beyin, küçük ama sürdürülebilir disiplinlerle “başarı dopamini” üretir.
Bu, anksiyeteyi azaltmanın en doğal yoludur.

24 Saatlik Görev Kartı: Kampüs Cesaret Denemesi

Bugün bir günlüğüne küçük bir sosyal cesaret görevi yap:

  • Tanımadığın biriyle selamlaş,

  • Hata yapma ihtimalin olan bir ortamda konuş,

  • “Hayır” diyemediğin bir durumda nazikçe sınır koy.

Günün sonunda not et:

“Ne düşündüm, ne hissettim, ne öğrendim?”

Bu küçük öz değerlendirmeler, farkındalığı davranışa dönüştürür.
Unutma, kaygının panzehiri deneyimdir.

İyileşmek Bir Terapi Değil, Bir Öğrenme Biçimi

Sosyal anksiyete bir kusur değil, öğrenme sürecinin duygusal yüzüdür.
Her yeni ortam, her yeni ilişki, bir “kendini tanıma laboratuvarı” gibidir.

İyileşmek; semptomları yok etmek değil, onlarla yaşamayı öğrenmektir.
Tıpkı çay demlerken sabrı, suyun sıcaklığını, bekleyişi öğrenmek gibi.
Zamanla her yudum, daha sakin bir zihinle içilir.

Sonunda fark edersin:

“Kaygım geçmedi, ama artık onunla dostum.”


Kaynaklar

  • Clark, D. M., & Wells, A. (1995). A Cognitive Model of Social Phobia.

  • Dweck, C. (2006). Mindset: The New Psychology of Success.

  • Hofmann, S. G. (2007). Cognitive Factors that Maintain Social Anxiety Disorder.

  • Stanford University (2022). Focus and Flow in Academic Environments.

  • American Psychological Association (2024). College Transitions & Mental Health.

Bu bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlı olup, kişileri tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemleriniz için mutlaka doktorunuza veya sağlık kuruluşuna başvurunuz. Doktorunuza danışmadan uygulamayınız.
Yayınlanma Tarihi: 30.10.2025
Güncellenme Tarihi: 30.10.2025